EMPATİ YETENEĞİ NASIL GELİŞİR?
Araştırmalar bu becerinin bebekliğin en erken dönemlerinde gelişmeye başladığını, ilk bakıcıların (çoğunlukla anne ve baba) etkileri ile bu becerinin arttığını veya köreldiğini göstermektedir. Bebeklerin bir diğer bebeğin ağlamasından rahatsız olmalarının, empatinin yaşamın ilk dönemlerindeki en erken örneği olduğu düşünülmektedir. Bebekler, henüz ayrı bir birey olarak var olduklarını anlamadan önce ve anladıktan sonra, empati olarak yorumlanabilecek birbirinden farklı tepkiler verirler. En erken dönemlerde bir başka bebek ağladığı zaman gözlerin dolması veya ağlamaya başlama gibi tepkiler, ilk başta hareketi taklit etme gibi görünse de kimi araştırmacılara göre empatinin en ilkel biçimidir.
Hareket taklidi, bebekler kendilerinin diğerlerinden ayrı olarak var olduğunu anladıkları zaman ortadan kalkar. Bu dönemde bir diğerinin sıkıntısının kendisininkinden ayrı ancak kendisininkine benzer olduğunu fark edip diğerini yatıştırabilecek hale gelirler. Gözlemler, bebeklerin, diğerini sakinleştirmek için teselli etmeye çalıştığını düşündürmektedir. Bunu bazen ona dokunarak, bazen oyuncağını veya battaniyesini vererek, kimi zaman annesinin yanına götürerek veya utanmaması için gözlerini ondan kaçırarak yapabilmektedir.
Empati yeteneğinin gelişimi ilk bakıcılarla etkileşimde öğretilenlere bağlıdır. Bir yanlış davranış sergilediğinde çocuğa, yaptığı davranışın diğerini nasıl etkilediğini belirten anne babaların çocukları empatik ilgi konusunda daha hassas olurlar.
Bu becerinin gelişimi için bir başka önemli koşul da anne baba etkileşimindeki karşılıklı uyumdur. Annenin bebekle eşgüdümlü hareketleri, örneğin bebeğin heyecanını hissettiğini gösteren bir mimik veya ses, bebeğe anlaşıldığını hissettirir. Bu, bebeğin davranışını taklit etmekten farklıdır. Örneğin; bebek çıngırağını salladığında annenin yüzünde oluşan bir heyecan ifadesi, annenin bebeğin ne hissettiğini bildiğini ifade eder. Bu eşzamanlılık, duygunun paylaşıldığını anlatır.
Sonradan kazanılma becerisi olsa da empatinin ilk olarak anne-bebek arasındaki bu tğrden paylaşımların takrarına bağlı olarak geliştiği düşünülmektedir. Anne ile bebek arasındaki bu uyumun defalarca tekrarlanması durumunda bebekte diğer insanların hislerini anlama ve paylaşma yeteneği ve isteği gelişir. Ancak böyle bir uyum yoksa ve bu süreklilik gösteriyorsa çocuğun hem kendisinin hem de diğerinin duygularını tanıma, anlama ve paylaşma yeteneği körelmeye başlar. Duyguları anne tarafından aynalanmadığında çocuk zamanla bu duyguları ifade etmemeye ve hatta hissetmemeye başlayabilir.
Kendilerinin ne hissettiği konusunda farkındalığı olmayan insanlarda karşısındakinin duygusu için de bir farkındalık gelişmez. Bu, duygusal zeka açısından büyük bir eksikliktir. Çünkü, diğer insanlarla aramızda gelişen bağların temelinde duyguların paylaşımı yatar. Elbette ilişki etkileşimden farklıdır. Etkileşimde duygu paylaşımı olması gerekmez. Tekrarlayan etkileşimler hafızada kaydedildiğinde, zaman içinde bir tarihçe ve öykü oluşturulduğunda, belli duygu tonları içerdiğinde ve gelecekte neler olabileceği öngörülebildiğinde bu etkileşimler birikimine artık ilişki denilebilir. Kendini tanıma ve empati, ilişkiyi duygusal açıdan daha zengin bir paylaşıma dönüştürür.
Tel:0533 373 81 23